KMO

ÇEVRE DİRENİŞÇİLERİ ANKARA’DA BULUŞTU

    Yayına Giriş Tarihi: 28.06.2010  Güncellenme Zamanı: 07.05.2013 17:11:55  Yayınlayan Birim: GENEL MERKEZ  
 

Türkiye`nin dört bir yanındaki yerel çevre mücadeleleri, deneyimlerini paylaşmak ve güç birliği yapmak için TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen etkinlikte bir araya geldi. İMO Teoman Öztürk Salonu`nda 26-27 Haziran 2010 tarihlerinde `Çevre Direnişleri Buluşuyor` adıyla düzenlenen etkinlikte, Ölüler Altın Takmaz, Altıncı Filo Defol, Havamıza Sahip Çıkıyoruz, Derelerimiz Özgür Akacak, Toprağımıza - Suyumuza Sahip Çıkıyoruz, Nükleere İnat Yaşasın Hayat başlıklı altı oturum ve “Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz” başlıklı bir de forum gerçekleştirildi.

 

 

Türkiye‘nin dört bir yanındaki yerel çevre mücadeleleri, deneyimlerini paylaşmak ve güç birliği yapmak için TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen etkinlikte bir araya geldi. İMO Teoman Öztürk Salonu‘nda 26-27 Haziran 2010 tarihlerinde "Çevre Direnişleri Buluşuyor" adıyla düzenlenen etkinlikte, Ölüler Altın Takmaz, Altıncı Filo Defol, Havamıza Sahip Çıkıyoruz, Derelerimiz Özgür Akacak, Toprağımıza - Suyumuza Sahip Çıkıyoruz, Nükleere İnat Yaşasın Hayat başlıklı altı oturum ve "Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz" başlıklı bir de forum gerçekleştirildi.

Etkinliğin açılışında, TMMOB Ankara İKK Sekreteri Ramazan Pektaş, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı birer konuşma yaptılar.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşması şöyle:

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Yaşadığımız Dünya için, toprağımız, suyumuz, havamız için mücadele veren sevgili çevre gönüllüleri, Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün hepiniz, kendi bölgelerinizde yaşadığınız sorunları, verdiğiniz mücadeleyi bizlerle paylaşacaksınız. Biz de TMMOB olarak, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplinleri açısından konuya bakışımızı anlatacağız.

Sevgili Arkadaşlar,

Bugün artık bir krize dönüşen çevre sorunlarının nedeni, kapitalist küreselleşmenin "kar daha fazla kar" anlayışıdır, bu anlayışla yaratılan politikalardır.

Türkiye‘de çevre alanında 80‘ler boyunca yaşanan ve halen süren kurumsal ve politik arayışlar, göstermelik ve yüzeysel hukuksal düzenlemeler; çevre sorunlarını daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. 80‘lerden bu yana izlenen neoliberal politikalar, bu iktidar döneminde daha da derinleşmiş, çeşitli alanlarda yarattığı tahribat ile kendisini göstermiştir.

Sağlık, eğitim ve çevre alanı bu noktada, en ağır tahribatın yaşandığı alanlar olmuştur. Yine bu dönem, devletin küçültülmesi, özelleştirme, yerelleşme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve IMF programları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel alanda son derece karamsar bir tablo oluşmuştur.

Ülkemizde çevre alanı yıllar boyunca istismar edilmiş, doğal kaynaklarımız bir talan ve yağma alanı olarak yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunulmuştur. Altyapı yatırımlarında izlenen yanlış politikalar, doğal kaynaklarımızı, tarihi ve kültürel varlıklarımızı, ormanlarımızı, kıyılarımızı birer rant cennetine dönüştürme çabaları, çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu, denetim ve yaptırım eksikliği ve uzman kadroların yanlış alanlarda istihdamı çevre sorunlarını daha da çıkmaza sokmuştur.

Sevgili Arkadaşlar

Yaşam alanlarımızın yok olmaması için, gelecek nesillere yaşayabilecekleri bir dünya bırakabilmek için, bugün ekolojik bir krize dönüşen sorunlarının çözümünde bütüncül politikaların, hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin geliştirilmesi ve uygulanması gereği açıktır.

TMMOB, çevre politikalarının doğru sanayi, tarım, enerji, ulaşım ve kentleşme politikalarıyla ele alınmasını zorunlu görmektedir.

Çevre sorunlarının oluşumunda birinci derecede etken olan kapitalist küreselleşme açık deyimiyle emperyalizmin yönlendirici politikaları ile yapılan siyaset, bugün artık hukuku istediği gibi şekillendirebilmektedir. Hatta kimi zaman "arkadan dolanma" olarak hukuk devre dışı bırakılabilmektedir. Bu siyasal iktidar döneminde de "yasa yolu" ile ülkenin dört bir yanı yağma ve talana teslim edilmiştir

Maden Yasası, Çevre Kanunu, Orman Arazilerinin Satışı ve Kıyı Kanunu gibi konularda Anayasa değişiklikleri, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi Hakkında Yasa, Kentsel Dönüşüm Yasaları, Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik, Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik, en son Belediye Kanunu‘nda yapılan değişiklik aklımıza hemen gelen örneklerdir ve tamamı sorunludur.

Yasa ya da yönetmelik değişikliği yoluyla gündeme gelen olaylar, tarım arazilerimizin, ormanlarımızın, kıyılarımızın, doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımızın yağma ve talanına sadece birkaç örnektir. Hukukun ve bilimin üstünlüğüne inanan Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği ve bağlı odalarının buna karşı hem toplumsal anlamda mücadelesi hem de hukuk mücadelesi devam etmektedir, devam edecektir.

Hukuksal mücadelelerin yanı sıra TMMOB ve bağlı odaları, çevre sorunları alanında su raporundan enerji raporuna, rüzgar enerji santrallerinden termik santrallere, taş-kum-çakıl ocaklarından 2B sorununa kadar ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte bir dizi bilimsel-teknik çalışma, sempozyum, kongre gerçekleştirmekte ve raporlar üretmektedir. Sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmakta ve yanlış uygulamalar içerisinde olan yerel ve merkezi iktidarları uyarmaktadır. Uyarmaya devam edecektir.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB kitaplaştırılarak kamuoyuna sunulmuş çalışmalarımızdan birkaç örnek vermek istiyorum: Yalova Subaşı Tersane Bölgesi Raporu 2005‘te, Mazıdağı ve Fosfat Gerçeği Raporu 2006‘da, 2B Sorunu Gerçekler Öneriler 2006‘da, Enerji Raporu 2006‘da, Antalya Kurşunlu Kum Çakıl Ocağı Raporu 2007‘de, Sakarya Hendek Karatoprak Köyü Taş Ocağı Raporu 2008‘de, İklim Değişikliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı 2008‘de, Bartın Amasra Termik Santral Raporu 2008‘de, Su Raporu 2009‘da Samandağı Rüzgar Santralları Raporu 2009‘da yayımlandı. Bu kitaplarımızın konu ile ilgilenen çevre direnişçilerinin de dikkatine burada sunmak isterim.

Sevgili Arkadaşlar,

Biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları hayatın her alanındayız. Bizler fabrikalardayız, işyerlerindeyiz, şantiyelerdeyiz, sokaklardayız, yaşamın içindeyiz. Bizler Türkiye‘nin her anında ve her yerindeyiz ve gerçekleri tüm çıplaklığı ile görüyoruz. Bizler hurafelerin değil, aklın ve bilimin temsilcileriyiz. Biz halkımıza olan sorumluluklarımızın bilinciyle sözümüzü söylemeye ve "Kral Çıplak" demeye devam edeceğiz.

Sevgili Arkadaşlar,

27-30 Mayıs 2010 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz Genel Kurulumuzun sonuç bildirgesinde de belirtmiştik:

AKP Hükümeti‘nin enerji politikaları iflas etmiştir; 8 yıllık iktidarı boyunca Türkiye‘nin enerji bağımlılığında değişim olmadığı gibi nükleer santral macerasıyla Türkiye, güçler savaşında bir piyon konumuna sokulmaktadır. Hükümet imzaladığı nükleer anlaşmaların içeriğini kendi halkından gizleyecek kadar antidemokratik bir biçimde ülkemizi nükleer bir maceraya sürüklemektedir.

Yıllardır izlenen yanlış enerji politikaları sonucunda ülkemiz enerji konusunda tamamen dışa bağımlı bir hale getirilirken enerji ihtiyacını karşılamak adına plansız ve yanlış yer seçimleriyle hayata geçirilmeye çalışılan termik santral ve hidroelektrik santraller, kurulmak istenilen yörelerde yaşanacak ekolojik ve kültürel yıkımın habercisi haline gelmektedir.

Dünyada eşi ve benzeri olmayan en az 12.000 yıllık tarihi olan antik Hasankeyf‘in ekolojik, kültürel-tarihi zenginliği ve baraj gölü alanında kalacak 300 civarında höyük, 2.000 civarında mağarayı korumak ve baraj yapımından dolayı zarar görecek resmi rakamlara göre 55.000‘den fazla insanın kültürel, sosyal ve ekonomik hakları dikkate alınmamaktadır. Geçmişte ve bugün ülkemizde kısa ömürlü barajlar için Zeugma‘da, Allianoi‘de yapılan kültür katliamlarının benzeri Hasankeyf‘te; çevre ve doğa katliamları da Munzur‘da, Fırtına Vadisi‘nde yapılmak istenmektedir. Unutmamak gerekir ki enerji üretiminde alternatifler geliştirilebilir, ancak tarihi-kültürel ve doğal değerlerimizin alternatifi yoktur.

Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları terk edilmelidir. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik veren bir enerji politikası gözetilmelidir.

Standart dışı ve enerji yoğun teknolojilerin ithal edilmesinin önlenmesi, mevcut tesislerde enerji verimliliğini artıracak, çevreyi koruyacak, çevre dostu teknolojiler uygulanmalıdır.

Nükleer enerji santralleri ile Türkiye‘nin dışa bağımlılığı arttırılmaktadır. Kurulum, işletim ve söküm maliyetleri, çevresel etkileri, atık sorunları ile gelişmiş ülkelerin terk ettiği nükleer santral macerasına son verilmelidir.

Yabancılara imtiyaz tanıyan maden aramalarından vazgeçilmesi ve ulusal kaynaklara dayalı, maden arama, işletme ve enerji politikası izlenmelidir.

Madenlerimizin, jeotermal kaynaklarımızın, kıyı ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanması durdurulmalıdır.

Kentsel dönüşüm adı altında kentlerin hoyratça yıpratılması ile yeni gelişme alanları açmak yerine, öncelikle yerel değerleri içeren mevcut yaşam alanlarının halkın karar süreçlerine katılımı ile sağlıklı ve yaşanır duruma getirilmesi sağlanmalıdır.

Kentsel mekanlar, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmeli, paylaşılmalıdır. Doğal-kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılmasının yolları bulunmalıdır. Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, GDO‘lu gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara son verilmelidir.

GAP Projesi kapsamındaki sulama projeleri IMF ve Dünya Bankası dayatmalarına karşı çıkılarak hızla bitirilmelidir. Bölge halkının yararına gerçek bir toprak reformuna gidilmelidir.

Ülke ormanlarının 2/B, özel ağaçlandırma vb. adı altında rant sağlanarak talan edilmesine son verilmelidir.

Dünya Bankası‘nın baskıları ile suyun ticarileştirilmesine karşı çıkılmalı, özellikle temiz suya erişimin en temel insan haklarından biri olduğu kabul edilmelidir. Su ve suya bağlı hizmetlerde çevre ve insan esas alınarak suyun mülkiyeti ve hizmetlerinin kamuda kalması sağlanmalıdır.

Sevgili Arkadaşlar,

Yerel halkın onayını almamış hiçbir ekonomik girişimden başarı şansı beklenemez. Biz, sizin bu mücadelenizi çok önemsiyoruz. Yöre halklarının haklı mücadelesi sadece "çevre politikaları" ile değil, bununla birlikte "sınıfsal" bir temelden yükselmelidir. TMMOB bu mücadeleye omuz vermeye devam edecektir. Hepinize saygılar sunuyorum.

Okunma Sayısı: 266

Tüm Haberler »

 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME