7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Günü; dünyada herkesin güvenli ve kaliteli beslenmeye hakkının olduğundan yola çıkarak belirlenmiştir. Dünya Gıda Güvenliği Günü aracılığı ile, gıdanın stratejik bir güç olduğunun altı bir kez daha çizilmiştir. Korona virüs dünyadaki mevcut gıda sektörünün kırılganlıklarını ortaya koyması bakımından hepimizi konu üzerinde tekrar düşünmeye sevk etmiştir. Salgın süreci yerelden başlayarak gıda sistemlerine önem vermemiz ve direnç kazandırmamız gerektiğini göstermiştir. Bizler gıda sektörünün önemli paydaşları olarak 7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Günü‘nde; gıda güvenliği, gıda güvencesi ve gıda egemenliği kavramlarına dikkat çekmek istiyoruz. Hemen her gün bir gıda zehirlenmesi haberiyle karşı karşıya olduğumuzu, Tarım ve Orman Bakanlığı`nın taklit ve tağşiş yapan firmaları ifşasını, kayıt ve kontrol dışı gıda üretiminin hala var olduğunu ve yapılan denetimlerin yetersizliğini göz önünde bulundurursak ülkemizde gıda güvenliğinin sağlandığından söz etmemiz mümkün gözükmemektedir. Güvenli gıda ve suya erişimdeki en önemli engellerden olan tarım ve endüstride bilinçsizce kimyasalların kullanımı, tarım arazilerinin azalması ve jeotermal enerji santrallerinin kurulması, tarımsal üretimde girdi fiyatlarının artması, gıda enflasyonunun artması, insanların alım gücünün düşmesi, iklim değişikliği, verim düşüklüğü, özellikle yanlış tarım politikaları sonucu maalesef gıda güvencesi de tehlikededir. Yerel üretici ve yetiştiricilerin yeterince desteklenmemesi, tarımda ürün ithalatının ihracatı aşması, tohum dahil dışa bağımlı bir ülke haline gelmemiz ne yazık ki ülkemizde gıda egemenliğini de sıkıntıya sokmaktadır. Oysa gıda egemenliği; ırk, dil, din, cinsiyet farkı gözetmeksizin tüm toplulukların, halkların ve ülkelerin sağlıklı, toplumun kültürüne uygun, adil ve ekolojik gıdayı üretebilme, tüketebilme ve tüm aşamalarda karar alma süreçlerine katılarak kendi tarım ve gıda sistemlerini belirleyebilme haklarını kapsamaktadır. Tüm bu örnekleri dünya genelinde değerlendirdiğimizde; yeterli gıdaya hiç ulaşamama, ulaşılan gıdanın sağlıksız olması ve hastalıklara neden olması, ulaşılan gıdanın besleyici değerinin olmaması, gıdanın tüketiciye ulaşması aşamasında gıdanın bozularak zehirlenmeler görülmesi, bilgi kirliliği, kalitesinin üzerinde maliyetle piyasaya sunulması nedeni ile gıdaya herkesin olması gerektiği şekilde ulaşamaması gibi sorunlar olarak özetleyebiliriz. Bu kapsamda; gıda ürünleri kaynaklarının korunmasında, ürünlerin yetiştirilmesinde, tüketim aşamasına kadar geçtiği tüm yollarda her aşamada herkesin gıda güvenliğine karşı sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Sağlıklı bir yaşamın sürekliliğinin sağlanmasında yeterli ve dengeli beslenmenin önemini anlamak ve anlatmak oldukça önemli bir görev olarak algılanmalı ve toplumun güvenilir gıdaya erişiminin sağlanması, başta devlet olmak üzere ilgili her kurum ve kuruluşun asli görevleri arasında görülmelidir. Özellikle son yıllarda gıdaya dair bilgilendirme adı altında olumsuzu öne çıkaran ve bununla medya organlarında kendisine yüksek izlenme karşılığı yer bulan uzman görüşleri, toplumun gıda ile ilgili bilgilerine kaynak teşkil etme düzeyine ulaşmıştır. Bu durum, ciddi bir bilgi kirliliğine neden olmaktadır. Bilgi kirliliği de ülkemizde gıda ile ilgili en büyük sorunlardan biridir. Medyadaki yayınlarda gıdada uzmanlığı ve yetkisi olmayan kişiler, tüketicileri doğru ve güvenilir gıda tüketmekten alıkoymaktadır. Bilinçsiz şekilde kimyasal kullanımı toprak, su ve havanın kalitesinin değişmesine neden olmaktadır. Özellikle tarımsal üretimin yoğun olduğu ülkemizde bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaçlar ve gübreler özellikle toprakta kirlilik yaratmakta ve biyoçeşitliliğe zarar vermektedir. Sulara karışan başta azot ve/veya fosfor bileşikleri de sudaki flora-fauna dengesini ve su kalitesinin istenmeyen yönde değiştirmektedir. Özellikle Covid 19 ile küresel dünyada zoonoz hastalıkların da küresel boyutta yaşanıp salgınlar haline dönüştüğünü, yaşayarak bir kez daha gördük. Bu süreç sağlıklı beslenmenin ne kadar önemli olduğunu ve bunun için kendi sağlıklı kaynaklarımızın olması gerektiğini göstermiştir. Hayvansal ürünlerin kıymetli protein kaynağı olması nedeni ile hayvancılıkta yerinde ve yerli üretim stratejiktir. Dolayısıyla, ülke olarak kendi kendimize yetmemiz gerektiği unutulmamalıdır. Ülkeler için sadece ithalat ve ihracat üzerine kurulu bir tarım ve gıda politikası düşünülemez. Önümüzdeki dönemde; bütünlüklü politikaları kapsayan gıda egemenliği kavramını gündemimize almamız gerektiği, bilgi kirliliğine sebep olmak dahil halk sağlığını tehdit edenlere karşı yıldırıcı politikaların üretilmesi gerektiği, gıda sektöründe her aşamada herkesin gıda güvenliğine karşı sorumluluk bilincinde olması gerektiği, biyoekonomi modellerinin uygulamaya konması gerektiği, yerelde üretici ve yetiştiricilerin ve aile işletmeciliğinin desteklenmesine önem verilmesi hususları tüm yetkililer ve sektör paydaşları tarafından dikkate alınmalıdır. Türkiye bunun için çekimser kalarak imza vermediği, 2018 yılında BM Genel Kurulu`nda kabul edilen "Köylülerin ve Kırsalda Çalışan Diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu"nu imzalayarak gıda egemenliğinin teminatı olan aile çiftçiliğinin haklarının tanınması için gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Biyolojik çeşitliliğin arttırıldığı, yerel tohumların kullanıldığı, aile çiftçiliği ve kooperatifçiliğin desteklendiği, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasının hakim kılındığı 7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Gününe erişebilmek umuduyla. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi İzmir Veteriner Hekimler Odası |